BBC: Lance Armstrong Röportajı: Doping, Geçmiş ve Gelecek – Bölüm 1
Tour de France efsanesi, küresel kanser savaşçısı, Hollywood yıldızlarının ve ABD başkanlarının arkadaşı… Lance Armstrong, iki sene önce talk şov kraliçesi Oprah Winfrey’in karşısına oturana kadar bunların hepsiydi.
Ancak Amerikalı ikon, Winfrey’nin kanalında yayınlanan iki gecelik yüz kızartıcı bir röportajda doping kullandığını itiraf ettiğinde, artık bir yalancı ve sahtekar olmuştu.
Bazıları için, kazandığı 7 Tour de France’ta performans arttırıcı maddeler kullandığının itirafı çok geç gelmişti ve çok az şey söylüyordu; bazıları içinse olağanüstü boyutlarda bir ihanetti.
Sponsorlar Armstrong’u desteklemeyi bırakmış, kurduğu kanser vakfı bağlarını koparmış ve yasal sorunlarla başı derde girmişti. O günden itibaren Armstrong’tan çok fazla şey duymadık. Şimdiye kadar…
BBC spor editörü Dan Roan gözden düşmüş 43 yaşındaki Armstrong’u yaşadığı yerde, Austin-Texas’ta ziyaret etti. Aşağıda, Armstrong’un Oprah’dan beri verdiği ilk televizyon röportajının metnini bulabilirsiniz.
Oprah: Sonrası
Dan Roan: Doping itirafından bu yana iki yıl geçti. Bu süre senin için nasıldı?
Lance Armstrong: Tahmin edebileceğiniz gibi –yani sizin tahmin edebileceğiniz gibi, benim değil– etkileri çok ağır oldu, belki de tahmin edebileceğimden daha fazla. Oprah aracılığıyla, ki bence o çok iyi bir iş çıkardı, hikayeyi anlatış şeklimin sonuçları oldukça acımasız oldu.
Çok zordu. Sınayıcıydı, fazlasıyla sabır gerektiriyordu ama tünelin sonunda ışık var gibi görünüyor.
“Ok yaydan çıktı.”
Armstrong’u Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) kapsamındaki bütün sporlardan men eden ve 7 Tour zaferini elinden alan Amerika Birleşik Devletleri Anti-Doping Ajansı (USADA), Ekim 2012’de 200 sayfalık gerekçeli kararını yayınladı. Rapor aynı zamanda 1000 sayfalık kanıt ve 11 takım arkadaşının yeminli ifadesini de içeriyordu.
DR: Acımasız, ağır ve beklenenden kötü oldu dedin. Ne bekliyordun?
LA: Bana göre, rapor yüzünden ok yaydan çıkmış gibi hissediyordum. İfadeler, kitaplar, birçok şey yüzünden. Birçok şeyin açıklığa kavuştuğunu düşünüyordum. Özellikle Birleşik Devletler’de, Amerikalıların benim söylediklerimi duydukları anı düşünüyorum. Bu çok zordu.
Oprah kısmı izleyicilerin yarısı için çok fazlaydı. “Ne? Doping, EPO (kan kapasitesini arttırıcı ilaç) ve kan transferi mi?” Onlar için kaldırması çok güçtü.
Diğer yarısı da şöyle düşündü: “Bu yeterli değil, kısa kesti, isimleri söylemedi.” Karşınızda mutlu olmayan iki taraf vardı, bu da hiç kimsenin mutlu olmadığı anlamına geliyordu.
DR: Eğer bir daha itiraf etmen gerekirse farklı bir şekilde mi yapardın?
LA: Evet, kesinlikle. Aldığım tepkiler düşündüldüğünde, biraz daha beklerdim. O koltuğa oturmak için hazır değildim. O röportajı niye yaptığımın başka nedenleri de vardı. Ben sabırlı bir insan değilim. Oprah’nın karşısına oturulacak doğru kişi olduğunu düşündüm, ancak büyük ihtimalle röportaj için üç-altı ay arası daha beklemem gerekirdi. Ama belki de gerekmezdi, şimdi bakıyorum da sonrası güzel oldu.
Söylediklerim kabul görmeyecekti. İnsanlar üzgün ve kızgındı. Bunu anlıyorum ve sorumluluğu üstleniyorum.
Kötüyü Affet, İyiyi Unutma
DR: Eğer sen bir bisiklet hayranı olsaydın, Lance Armstrong’u affeder miydin?
LA: Bu hiç de adil değil. Bakın, size yalan söylemeyeceğim. Bencil br şekilde şunu söylerdim: “Evet, o zamana yaklaşıyoruz.”
Ama benim sözlerim artık bir anlam ifade etmiyor. Gerçekten önemli olan dışarıdaki insanların ne düşündüğü. Bisiklet veya kanser camiasının…
Tabii ki molanın bitmesini istiyorum, hangi çocuk istemez ki?
DR: Bağışlanmanın anahtarları senin elinde değil mi? İnsanların senden beklediği şeyleri, hikayenin tamamını söylesen ve işbirliği yapsan…
LA: Pekâlâ, yalnız önce bir tekrar durup düşünelim acaba zamanı geldi mi? Şu anda birisinin suratına bakıyor olsaydım, aynı zamanda hikayenin da tamamına bakıp “Bu adamın bana yalan söylemiş olmasından ve doping yapmış olmasından haz etmiyorum. Onun yarıştığı yılları sevmiyorum, en ufak bir kısmını bile.” diyebilirdim.
Bu durumda bulunan herhangi biri gibi düşünmek zorunda kalırdım ve “Bu hikayenin başka hangi kısımları var? Onlar için olan her şey bu muydu? Sadece bir spor kariyerleri oldu ve çok fazla para mı kazandılar ya da hatırlamadığım, onurlandırmadığım veya düşünmediğim başka bir taraf var mıydı?”
Çok fazla sayıda insana yardım etmek üzere bir vakıf (itirafından sonra ismini Livestrong olarak değiştiren Lance Armstrong Vakfı) kurmak için çok fazla zaman harcadım. Yalan söyleyemem, vakfın kenarda bırakılmış, neredeyse unutulmuş olması ve dünyanın bazı yerlerinde bir utanç kaynağıymış gibi veya bir PR fırsatı olarak görülmesi bana çok acı veriyor. Böyle değildi. Benim için çok fazla şey ifade ediyordu. En çok acı veren şey ise, Livestrong’un bana, artık geride durmalısın demesi oldu.
DR: Ne kadar acı verdi?
LA: Bundan daha kötüsü olamaz. Ama şu an bulunduğum yeri değiştiremem.
DR: Vakıfla tekrardan birleşme ihtimalin ebediyen kayboldu mu?
LA: Ebediyen büyük bir kelime. Benim bir yere gittiğim yok.
DR: İnsanlara yardım etmeni sağlayacak en önemli şey (ömürboyu) men cezanın azaltılması mı olurdu? Öyle olsaydı neler yapabilirdin?
LA: Can sıkıntımı azaltırdı!
Men cezasının Livestrong’la veya benim vakıfta çalışma kapasitemle bir ilgisi yok. Belki de daha da hızlandırabilir. Büyük Britanya’da hayal kırıklığına neden olmuş (yüz kızartıcı hareketlerden dolayı itibarı zedelenmiş) atletler var mı, bilmiyorum. Birleşik Devletler’deki örneklerini –Tiger Woodsları, Micheal Vickleri, Bill Clintonları– biliyorum ve bu kişiler hala hayatlarına devam ediyorlar. Geriye daha çabuk dönüyorsun.
Yani benim için daha zor bir durum. Ama benim, yeni bir hareket başlatmak veya eski bir hareketi tekrar canlandırmak gibi bir zorunluluğum yok.
Golfçü Woods kişisel hayatındaki tecavüz olayları için ailesinden özür dilemiş, Amerikalı futbolcu Vick, köpek dövüşlerine katılacağı yönündeki planları yüzünden dava edilmişti. Clinton’ın ikinci dönem başkanlığı ise skandalla lekelenmişti.
DR: Bana öyle geliyor ki, sen men cezasına odaklanmaktan çok affedilmek istiyorsun.
“Bu konuda daha çok şey duyacağız gibi görünüyor.”
Sporun yönetim birimi, Uluslararası Bisiklet Birliği, Ocak 2014’te bisikletin 1990’lı ve 2000’li yıllardaki doping sorunlarını araştırmak için üç kişilik bir heyet kurdu. Bağımsız Bisiklet Reform Komisyonu (CIRC) geçtiğimiz yılı bisikletçiler, antrenörler ve yöneticilerle görüşme yaparak geçirdi. Bu görüşmeler sonucu hazırlanan raporun şubat sonu ya da mart başı (2015) gibi yayınlanması bekleniyor.
LA: Men cezası tamamen benim kontrolüm dışında bir şey. Çoğu kişinin düşüncesine göre de, onlara ne kadar gerçekçi gibi görünmese de, bunun kendi kabahatim olduğunu düşünüyorlar.
Hepsi gerçek değil -bilmeyen çok kişi var- ancak bunların hepsinin kendi kabahatim olduğunu düşünelim. Bu şekilde affedilmem mümkün değil.
Hepimiz affedilmek isteriz. Asla affedilmeyecek olan ve çok, çok kötü şeyler yapmış bir sürü insan var. Sanırım ben de onlar arasındayım. Ama öyle görünüyor ki, insanlar şu şekilde düşünüyor: “Pekala, bu konu üstünde iki senedir çalışıyoruz, bütün hikayeleri duyduk ve yayınlanacak raporla birlikte çok daha fazla şey duyacağız. (Bağımsız Bisiklet Reform Komisyonu (CIRC) raporu). Anlıyorum, bunu yaptı, bunu herkes yaptı. Bu nasıl oluyor? Bazıları hiç ceza almıyorken, bazıları altı ay, bazıları ömür boyu ceza alıyor. Bunun neresi mantıklı?”
Sonuçta, başkası gibi konuşursam: “Yedi Tour’u izledim, onları izledim, kimin kazandığını göreyazdım ama aslında kazanan yoktu, kimse kazanmadı. Spor kazanan olmadan bırakıldı, yedi sarı boşluk… Ama aynı yıllarda doping yaptıklarını kabul etmiş [Erik] Zabel’in yeşil mayoları ve [Richard] Virenque’in benekli mayoları hala kendilerinde. Bu ne demek şimdi?” Bunun sporumuza bir fayda sağladığını düşünmüyorum.
Alman Zabel, Tour’da yeşil mayoyu (en istikrarlı finiş görene verilen mayoyu) 1996 ve 2001 yılları arasında 6 kez kazanarak rekor kırdı, ama sonradan 2013 yılında kariyeri boyunca doping yaptığını itiraf etti. Fransız Virenque ise benekli mayoyu (dağların kralı) 1994 ve 2004 yılları arasında rekor sayıda kazandı, 7. O da benzer şekilde 2 yıl boyunca inkar ettikten sonra 2000 yılında doping kullandığını itiraf etti.
Zaman ve Ceza
“Korkunç bir zamandı, kusurlu bir fırtına”
Armstrong’un 1998’de kanserden döndükten sonra aldığı sonuçlar USADA tarafından 2012’de rekor kitaplarından silindi. Kazandığı Tour zaferleri ise çoğu rakibinin de doping yapması nedeniyle kimseye verilmedi.
DR: O yedi zaferin geri verilmesi gerektiğini düşünüyor musun?
LA: Onu söyleyecek kişi ben değilim. Eğer ben kazanmadıysam… Bence mutlaka bir kazanan olmalı. Bunu bir hayran olarak söylüyorum.
Eğer Wikipedia’da Tour de France sayfasına bakarsanız, Birinci Dünya Savaşı yıllarında hiç kazananın olmadığı bir boşluk görürsünüz. Aynı boşluk İkinci Dünya Savaşı’nda da var. Ve sonra, bir başka dünya savaşı olmuş gibi görünüyor. Bir kazanan olmalı.
Kendimi övmeye çalışmıyorum. Talihsiz bir zamandı. Korkunç bir zamandı, kusurlu bir fırtına… Bir kazanan olmalı.
Tarihin aptal olduğunu düşünmüyorum. Tarihin aptal olmadığını söyleyebilirim. Sonuçta tarih çok fazla şeyi düzeltiyor. Önümüzdeki 50 yıl içinde ne olacağını sorarsanız, o alanın boş kalacağını sanmıyorum. Belki başka birisinin ismi yazılır. Ama orayı boş bırakamazsınız.
DR: Günah keçisi yapıldığını mı düşünüyorsun?
LA: Davranış şeklim ve tepkilerim, belli senaryoları ele alış şekillerim çizgiyi aşmıştı. Yani biraz cezayı hakettim. Çok mu fazla oldu? Tabii ki evet diyeceğim. Ama çok fazla kişi yeteri kadar ceza almadığımı söyleyecektir.
DR: Canının sıkıldığınından bahsetmiştin. Şu anda yarışamıyor olmak senin için ne kadar büyük bir sorun?
LA: Aslında, her gün golf sahasında yarışmaya devam ediyorum, vasat bile olmayan bir seviyede!
Bir takım sporlarda yüksek bir düzeyde yarışabilecek seviyede olduğumu bilmek çok moral bozucu. Bu kimsenin umrunda değil ve kimse bunu söylediğimi duymak istemiyor.
Ama asıl moral bozucu olan kısım ise ve bu moral bozucu kısmın %80’ini oluşturuyor, eğer annem yarın MS hastalığına yakalansa –Tanrı’ya şükür ki yakalanmadı– MS hastaları adına $100.000 toplamak için Boston Maratonu’nu koşmak istesem, bunu yapamazdım. Sadece koşamamak değil, yürüyemem de. Biraz koşup ilk yardım istasyonlarını yürüyerek geçerek 4 saat 15 dakikada bitirip $100.000 toplamak istesem bile yapamam.
DR: Bu yanlış bir şey mi?
LA: Kimsenin bunun doğru olduğunu düşünebileceğini sanmıyorum.
DR: Ama bu cezanın doğası değil mi? Diğerlerine caydırıcı olması…
LA: Peki kurunun yanında yaş da mı yansın? Yavaş bir maratonu koşmamın bana hiçbir yararı olmaz. Eğer Lance Armstrong bir masa tenisi turnuvasına veya bir broomball turnuvasına veya bir okçuluk karşılaşmasına veya eğlence için yüzmeye gitse, bunun kimse tarafından yanlış karşılanacağını düşünmüyorum.
Bu arada, hikayedeki diğer oyuncular nerede?
Anlıyorum, cezalandırılmam gerekiyor ama asıl bütüne bakmalıyız. Hikayenin tamamına bakmamız gerekmiyor mu?
İşbirliği vs. Zorlama
DR: Eleştirenler senin elebaşı olduğunu söylüyor. Sadece doping değil. Zorbalık, tehdit, yalanlar, arkadaşlara ihanet de vardı.
LA: Bunların bir kısmı doğru, bir kısmı değil. Kesinlikle, mazereti olmayan ve üzücü olduğunu düşündüğüm bir düzenbazlık vardı. Ancak elebaşılık ve zorbalık o kadar da doğru değil.
“Ben hiçbir zaman aranmadım.”
Armstrong aleyhine ifade veren 5 eski takım arkadaşı USADA tarafından ceza indirimi aldılar ve 6 ay sonra bisiklete döndüler.
DR: Ama sen diğerlerinin yaptığı gibi USADA’yla işbirliği yapmadın. Belki işbirliği yapsaydın, iki yıllık veya altı aylık bir men cezası alabilirdin, kim bilir? Bunu bilmiyoruz çünkü işbirliği yapmadın.
LA: Bu çok iyi bir soru. Size Travis’in [Tygart] (USADA CEO’su) söyleyeceği, size USADA’nın söyleyeceği, bin kere duyduğumuz şey olacak: “Lance Armstrong’a diğerlerine verdiğimiz fırsatın aynısını verdik.”
Ama gidip George Hincapie’ye, Christian Vande Velde’ye, Dave Zabriskie’ye, Tom Danielson’a (eski takım arkadaşları) sorarsanız, onlar size olayların nasıl geliştiğini anlatacaktır. Telefon konuşması şöyle gerçekleşiyordu: “Ceza almayacaksın, duymak istediklerimiz şunlar…” Ben hiçbir zaman aranmadım.
DR: CIRC veya UCI’ın bağımsız soruşturmasıyla, Oprah’yla konuştuklarından daha fazlasını konuştun mu?
LA: Onlarla iki kez konuştum, detaylara çok fazla girmememi istediler ama herkes onlarla konuştuğumu biliyordu, bu bir sır değildi. Sanırım onlar ne sorduysa cevapladığımı söylememde bir sakınca yoktur. Söylediklerimin çoğu biliniyor. Bilinmeyen çok fazla şey kaldı mı bilmiyorum ama ben tamamen dürüst ve şeffaftım.
Hayatımın bu aşamasında kimseyi korumayacağım. Sadece yedi kişiyi koruyacağım ve bu kişilerin hepsinin soyadı Armstrong.
Armstrong’un beş çocuğu var, üçü eski karısı Kristin’den, ikisi de sevgilisi Anna Hansen’dan.
DR: Oprah’la röportajının aldığı en büyük eleştiri, nasıl yapıldığını, nasıl organize edildiğini anlatmamış olman.
LA: Neyin nasıl organize edildiğini anlatmamış olmam?
DR: Dopingin.
LA: Ama bunu herkes biliyor, öyle değil mi?
DR: Ama bunu senden duymadık.
“Sorularıma cevap vereceksin.”
Armstrong 2010 ve 2012 arasında federal soruşturmanın odağıydı. Bu soruşturmanın aniden kapanması USADA’nın kendi soruşturmasını başlatmasına neden oldu.
LA: Ne sorup sormadıklarının detayını anlatmak istemiyorum. Sadece şunu söyleyebilirim, ne sordularsa cevapladım.
İşin zor tarafı, onların insanları gelmeye ikna etmek için gerçek gücü yok veya belli sorulara cevap verdirecek güçleri yok. Bu durumda olmamızın sebebi, -USADA’yı bir kenarda tutun- Adalet Bakanlığı’nın (Department of Justice), Amerikan Gıda ve İlaç Kurumu’nun (Food and Drug Administration), federal ajanların zorlaması… Veya “zorlaması” demeyelim. İnsanları hapis cezası tehditiyle sorulara cevap vermelerine ikna etmeleri.
DR: Burada olmamızın sebebi senin hile yapman değil mi?
LA: Evet, tabii ki, ama o nesilden hiç kimsenin kapısında federal ajanların rozetleri ve silahlarıyla “Sorularıma cevap vereceksin.” dediğini sanmıyorum.
DR: İşbirliği yaptığın için CIRC’nin ömür boyu men cezanı düşüreceğini düşünüyor musun?
LA: Bunun onların kararı olduğunu sanmıyorum, onlar sadece tavsiye verebilirler.
Vicdan Azabı ve Pişmanlıklar
“Kim bana şans verdiyse gidip konuştum”
Eski bisikletçi Filippo Simeoni 2002’de Armstrong’un doktoru Michele Ferrari aleyhine ifade vererek Armstrong’u kızdırdı. Armstrong onun yalancı olduğunu söylerken Simeoni de onu iftira atmakla suçladı. Armstrong Tour de France 2004’te İtalyan bisikletçinin etap kazanmasını engelledi, ve sonrasında kameraya “ağzını kapat” jesti yaparak intikamını aldı. Bir diğer eski bisikletçi Christophe Bassons doping karşıtı söylemleriyle sporda bir istisnaydı. Armstrong ona ya susmasını ya da bisikleti bırakmasını söyledi. O da ikincisini seçti. Emma O’Reilly Armstrong’un takımında masördü. Daha sonraları dopingin ilk dönemleri ile ilgili detayları veren de o oldu, Armstrong buna hukuki tehditlerle ve kişisel iftiralarla karşılık verdi. Frankie Andreu, Armstrong’un arkadaşıydı ama Frankie’nin karısı, Betsy, dopingi bırakmazsa onu terk edeceğini söyleyince o ve Armstrong ayrı düştüler. Betsy sonradan Armstrong hakkında inceleme yapan gazetecilerin kaynağı oldu ve 2005’te sivil bir davada ona karşı ifade verdi. Armstrong, buna Frankie’nin emeklilik sonrası hayatını zorlaştırarak ve Andreu ailesine iftira atarak karşılık verdi.
DR: Ama ne umuyorsun ki?
LA: Buna cevap vermeyeceğim çünkü kimse benim nasıl kötü muamele gördüğümü, cezamın kaldırılması, değiştirilmesi veya azaltılması gerektiğini düşündüğümü duymak istemiyor. Hiç kimse ben bunları söylerken dinlemek istemiyor, hiç kimse bu konuda ne düşündüğümü duymak istemiyor. Bunu anlıyorum.
Ama yapacağım dediğim her şeyi yaptım. Dürüst olmak gerekirse, son iki senede, sözlerimi tuttum.
Uluslararası komisyon hakkında konuştuk. Kapılarını çalan ilk kişi olacağımı söyledim, oldum. 15 sene boyunca birçok kişiye dallama gibi davrandım. Sonradan dedim ki, bu kişilerle konuşup anlaşmazlıkları ortadan kaldırmaya çalışacağım. Kim bana şans verdiyse gidip konuştum. Simeoni’yle konuşmak için Roma’ya gittim, Bassons’la konuşmak için Paris’e gittim, Emma’yla konuşmak için Florida’ya gittim. Andreu’yla telefonda konuştum ve özür diledim.
Diğerleri telefonu açmadı. Sayısız davayı çözmek için ne yapmam gerekiyorsa yaptım. Yapacağımı söylediklerimi yapmaya devam ediyorum. Ve bu konu hakkında hiçbir sorunum yok, bunu yapmalıyım.
DR: Doping konusuna gelirsek, tekrar yapar mıydın?
LA: Bu karmaşık bir soru ve cevabım da popüler bir cevap değil. Eğer 2015’de yarışıyor olsaydım, hayır, tekrar yapmazdım çünkü yapmaya gerek yok. Eğer beni 1995’e geri götürürseniz, dopingin her tarafa, herkese yayılmış olduğu zamana, büyük ihtimalle tekrar yapardım. İnsanlar bunu duymaktan hoşlanmıyor.
“Değişmeye ihtiyacı olan o adamdı.”
Armstrong, kendisinin ve takım arkadaşlarının EPO ve diğer doping maddelerini kullanmaya, diğer herkesin kullandığının aleni olarak anlaşılmasından sonra 1995’te başladıklarını iddia ediyor. EPO, ya da erythropoietin, vücutta oksijen taşıyan kırmızı kan hücrelerini üreten bir hormon türüdür. Bisiklette ve diğer dayanıklılık gerektirenler sporlarda performansı yaklaşık %10 artıran ve tespiti mümkün olmayan EPO’nun kullanımı 1990’ların başında başladı.
DR: Bu, dürüst cevabın mı?
LA: Evet, bu, dürüst cevabım. Biraz açıklama gerektiren bir cevap. Ben doping kararını verdiğimde –takım arkadaşlarım doping kararını verdiğinde, tüm peloton doping kararını verdiğinde– yanlış zamanda verilmiş yanlış bir karardı. Ama karar verilmişti.
Lance Armstrong doping yaptığında neler olduğunu biliyorum. 1999’dan 2005’e bisiklet sporuna ne olduğunu biliyorum. Nasıl büyüdüğünü ve geliştiğini gördüm.
Bisiklet endüstrisine ne olduğunu biliyorum. Trek Bicycles’a ne olduğunu biliyorum, 100 milyon dolar satıştan 1 milyar dolar satışa yükseldi.
Vakfıma ne olduğunu biliyorum. Hiç para toplayamıyorken, 500 milyon dolar toplayıp, üç milyon kişiye hizmet ediyordu. Bunu geri almak ister miyiz? Kimsenin buna evet diyeceğini sanmıyorum.
Size ne yapmak istediğimi söyleyeyim. O şeyleri yapan adamı değiştirmek istiyorum, belki kararı değiştirmek istemiyorum ama davranış şeklini değiştirmek istiyorum. O adamın başkalarına karşı davranış biçimini, kavga etmeden duramayan halini değiştirmek istiyorum. Antremanda kavga etmek harikaydı, yarışta kavga etmek harikaydı ama bir basın toplantısında, bir röportajda veya birisiyle konuşurken kavga etmeye gerek yok. Şu anda seninle kavga ediyor olurdum, seni rakip belirlerdim.
Değişmeye ihtiyacı olan ve geri gelmemesi gereken kişi o adam. Yani bu kolay bir soru değil ve ben dürüst olmak istiyorum. Bu popüler bir cevap değil. Asıl değişmesi gereken o adamın davranış şekliydi.
Not: Yazının 2. bölümü için tıklayın.
Önemli Not: Bu yazının orijinali BBC.co.uk sitesinde yayınlanmıştır. Sevgili Anıl Gencelli tarafından dilimize kazandırılmıştır. Fotoğraflar ve fotoğraf altı yorumlar Bisiklet Sporu tarafından sonradan eklenmiştir.
Fotoğraflar
- http://www.bbc.co.uk/sport/0/cycling/30984312
- http://www.bradhambrick.com/the-unseen-fallout-of-lance-armstrong/lance-armstrong-oprah-winfrey/
- http://galleryhip.com/livestrong-lance-armstrong.html
- http://politiken.dk/sport/cykling/ECE2032832/doping-stjerner-afsloeret-i-halve-sandheder/
- http://cyclingtips.com.au/2012/10/qa-with-filippo-simeoni/
Lance artık ağzıyla kuş tutsa da yaranamaz kimseye. O yüzden dizlerini kırıp otursun evinde.
Bu arada süper çeviri olmuş, emeğinize sağlık.
Pingback: BBC: Lance Armstrong Röportajı: Doping, Geçmiş ve Gelecek – Bölüm 2 | Bisiklet Sporu
Pingback: Lance Armstrong Röportajı: Doping, Geçmiş ve Gelecek | Oblomovka